12 Ocak 2011 Çarşamba

İnciraltı Meyhanesi – Beylerbeyi…

İstanbul’un 2 katlı eski Rum evlerinden birini restore edip bir meyhaneye dönüştürmek güzel fikir gerçekten… İşte bu fikrin yaşadığı yerlerden biri de Beylerbeyi’ndeki “İnciraltı Meyhanesi”. Adını bahçesindeki onlarca yıllık bir incir ağacından alan bu meyhane tam bir “İmparatorluk sofrası” kıvamında.
Burada geçmişten günümüze tüm kültürlerin buluştuğu bir mutfak var. Aralarında topik, balık turşusu, ahtapot salata, uskumru tarator, muhammara, köz patlıcan, şevket-i bostan, saraylı levrek dolması, Çerkez tavuğu, portakallı kereviz, ermeni pilaki, fava, haydari, kuru börülce, radika ve daha nicelerini barındıran en az 30 çeşit meze bu kültürlerin buluştuğu esas noktayı oluşturuyor. Mezeler 2 – 3 liradan başlayıp 14 liraya kadar çıkıyor.
Uskumru dolması, beyin tava, dalak dolma, kalamar tava, pastırmalı humus, ahtapot ızgara, paçanga, balık böreği gibi ara sıcaklar 5 – 18 lira arasında. Ana yemekler ise taze günlük balık, karidesli bonfile, etli enginar kalbi, sac kavurma, beyinli Beykoz kebap, ciğer bohçası, asma yaprağında levrek, asma yaprağında sardalye, hurma kebabı, inciraltı köfte, tarçınlı köfte, pırasa köfte gibi hem geleneksel hem alternatif yemekler olarak klasik meyhane menülerini aşarak karşımıza çıkıyor. Ana yemekler 18 – 32 lira arasında.
Efendim, öncelikle mekân her ne kadar Osmanlı’ya özgü dantelli rakı zarf-peçeteleriyle rakı içmeyi özendirse de :), eşimle ben bu güzel mezeleri ve yemekleri beyaz şarap eşliğinde içmekte karar kılıyoruz (Turasan Cappadocia Emir – Narince, şişesi 46 TL). Mekâna bizle beraber gelen arkadaşlarımız ise rakı içmeye karar veriyorlar. Aslında gerçekten rakı veya şarap fark etmez, bence böyle bir yerde yemek ve içmek her şekilde güzel…
Gelelim siparişlere… Başlangıç olarak “ahtapot salatasını” soruyorum mekânın sahibi Yusuf Bey’e; aşırı sirkeli bir kıvamda mı diyorum (İstanbul’da diğer birçok yerde yapıldığı gibi)… Hayır,  diyor bana… Sadece zeytinyağı kullanıyoruz, der demez, hemen sipariş ediyorum zaten… Gerçekten enfes zeytinyağı ile içine kuru domates de koymuşlar müthiş olmuş.
Yine deniz mahsulü “uskumru tarator” dövülmüş ceviz, ekmek kırıntısı, limon suyu, zeytinyağı ile enfes…
Daha önce başka yerlerde de denediğim ve genel anlamda beğendiğim “Topik” burada zirve noktasında gerçekten… Şiddetle tavsiye ederim.
Muhammara, közde patlıcan gibi klasiklerin yanına alternatif bir ot olarak Şevket-i Bostan istiyoruz… İyi de ediyoruz… Zira, burada esas olay malzeme kalitesi ki Yusuf Bey belli ki malzeme kalitesine ciddi şekilde önem veriyor…
Velhasıl, eski bir Osmanlı tarifi olan “Saraylı usulü Levrek dolması” inanılmaz ötesi bir lezzet. Aralarında kakulenin de olduğu çeşitli baharatlar dengeli bir şekilde kullanılmış, kuru domates lezzete ayrı bir renk katmış ve tabi ki enfes levrek ince ince dilimlenmiş ve bu muhteşem lezzet kaliteli bir sızma zeytinyağı ile masamıza konmuş… Masadaki diğer rakıcı arkadaşlara nispet, bence beyaz şaraplarla krallar gibi gidebilecek bir meze hatta başlangıç yemeği bu…
Ara sıcaklarda ise beyin tava, karides güveç ve balıkçı böreğinde karar kılıyoruz. Açıkçası, beynin un ve yumurtaya bulanıp tavada yapılışını ilk kez deniyorum, zira bizim Adana yöresinde genelde beyin haşlanır, sonrasında üzerine kırmızı toz biber, zeytinyağı ve biraz limon sıkılırdı – ki o da iyi bir mezedir – ama bu da başarılı bir ara sıcak olarak hafızalarımıza kazındı. Beyin tavada, beynin yanında hardal servis edilmişti ki, beyinle hardal beraber iyi bir uyum sağlamış.
Karides güveç üstü taze kaşarla kaplanmış klasik karides güveç olmasının yanında, güzel tarafı karideslerin biraz İspanyol “gambas” tarzı orta boya kaçan karidesler olmasıydı.
Balıkçı böreği ise yine ilk kez denediğim tatlardan oldu. İçine levrek konmuş ve hafif paçangayı andıran bir biçimde sarılmış ve temiz bir yağda kızartılmış. Ağır yağ kokusu hissedilmeden rahat yenebilecek türden bir kızarmış börek.
Ana yemek olarak yediğimiz “tekir tava”, basit ama taptaze bir tekir tavaydı. Yusuf Bey her sabah erkenden balıkları Kumkapı balık halinden taze olarak aldıklarını ve günlük taze balık kullandıklarını anlattı. Çok basit bir tekir tavayı bile balığın taze olması müthiş lezzetli kılıyor.
Aslında kapanışı “Asma yaprağında levrek” ile yapacaktık ama Yusuf Bey gelip bize levrek kalmadığını söyledi, onun yerine “Asma yaprağında Sardalye”yi önerdi, iyi ki de önerdi... İşte beyaz şarapla müthiş uyumlu bir yemek daha… Sardalyeyi asma yaprağına sarıp beraber ızgara etmişler, iyi de etmişler…  Her gün olsa yiyebileceğim türden bir lezzet…
Bu arada içtiğimiz “Turasan Cappadoccia Emir-Narince” bütün bu mezeler ve yemeklere uyum sağladı. İnciraltı’nda beğendiğim hususlardan biri de hemen her şarabın 75 cl şişesi dışında 37,5 cl şişesi de vardı ki bu çok güzel bir uygulama bence.
Şarap listesi çok kabarık değil, liste daha çok Turasan, Doluca, Kayra ağırlıklı ancak fiyatlar gayet uygun; zira en pahalı şarap olan Doluca Signium 2006 şişesi 125 TL’ye satılıyordu. En ucuz şarap ise şişesi 42 liraydı. Şarapların bir kısmını kadeh olarak da 10 liradan içebilirsiniz.
Yemek için sipariş etmediğimiz salatalar ve tatlılar da artık bir başka zamana kaldı derken, bizlere ikram edilen mandalina likörünü tadar tatmaz, tüm masadan şaşkınlık belirtileri yükseldi. Kendi bahçelerinde yetiştirdikleri Satsuma Mandalinasından yapılan bu likör tek kelime ile muhteşem olmuş. Ne çok tatlı, ne çok ekşi, ne çok alkollü, her şey dengeli yerli yerinde, "işte likör bu!" dedirten bir tarz… “Valla helal olsun” demekten kendimizi alamadık…
İşte bazen böyle restoranlarda, ilginç sürprizler çıkabiliyor… Restoranın havasına ayrı bir hava katıyor, müşteri memnuniyetini zirveye çıkartıyor… Tabi bunu başarabilen restorana ne mutlu… Ancak bunu başarabilmek için bana göre bu işi aşırı para kazanma hırsı ve stresine girmeden, keyifle ve severek yapabilmek lazım, işte izlenimlerime göre Yusuf Bey de aynı keyfi ve sevgiyi işine yansıtmayı başarmış…
Bu arada “İnciraltı”nın kahvaltılarının da efsane olduğunu duydum, bir ara kahvaltı için de uğramayı düşünüyorum…

1 yorum:

  1. Muratcım, valla ağzım sulandı. Bir ara da birlikte gidelim....Ellerine dert görmesin, çok güzel bir yazı olmuş..

    YanıtlaSil