22 Aralık 2010 Çarşamba

En büyük şarap kadehi & Müslüman şarap dünyası…

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen şarap festivalinde dünyanın en büyük şarap kadehi (2,4 m yükseklik x 1,65 m genişlik) görücüye çıkmış ve Guinness Rekorlar kitabına girmiş…
Geçen gece televizyonda bir haber kanalında gördüğüm bu haberde ilgimi çeken devasa kadehten çok Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta bir şarap festivali yapılması oldu. Hatta aynı haberi internette okuduğum kadarıyla Lübnan’ın ürettiği şarapların yarısını ihraç eden bir ülke olduğunu da öğrendim ki buna pek de şaşırmadım doğrusu…
Şahsen işim gereği sık sık yaptığım Ortadoğu gezilerimde karşıma çıktıkça Lübnan’ın köklü şarap üreticilerinden “Chateau Ksara” içmeye çalışırım. Aynı zamanda “arak” yani rakı da üreten bu üretici beni nadiren hayal kırıklığına uğratmıştır… Meysemsi aromaları ön plana çıkan dengeli şarapları vardır...
Her ne kadar üretimin ağırlığı gayrimüslimlerin elinde olsa da Lübnan’da üretilen şaraplar başta Fransa olmak üzere yurtdışı pazarlarda alıcı bulabiliyor. Lübnan şarap pazarında esas payın Fransızlar olduğu bir gerçek. Gerekli her tür desteği Fransızlardan alıyorlar - tıpkı kaderleri aynı şekilde kesişen Cezayir ve Fas şarapları gibi…
Kuzey Afrika’da antik dönemde hüküm süren Kartacalılardan beri şarap yapılıyor. Potansiyeli en yüksek şaraplar Fas’ta üretilmekle birlikte, en ciddi yatırımlar da gene Fas’ta yapılıyor. Fransızlardan bağımsızlıklarını kazandıktan sonra devletçi bir yapıya bürünen Cezayir’de de 20.yüzyılın son çeyreğinde yaşanan radikal İslamcı terör olaylarına rağmen şarap yatırımları hız kesmedi. Bundan 3-4 yıl önce sık sık ziyaret ettiğim Cezayir’de özellikle “Medea”, “Mascara” ve “Tlemcen” bölgelerinde üretilen ilginç şaraplar içmiştim.
 Dikkati çeken en önemli unsur, Fransızların bölgeye ilk yerleşmelerini müteakip “apelasyon” sistemi kurmuş olmaları. Şu anda Fas’ta, Cezayir’de ve Tunus’ta “Appelation d’Origine Garantie” ve “Appelation d’Origine Controlée” statülerine bağlı olarak üretim kontrol altında tutuluyor. Ayrıca her üç ülkede de şarap üretimini kontrol etmek, üreticilerin satış ve pazarlamasına destek olmak amacıyla devlet destekli “ulusal şarap ve bağcılık teşekkülleri” kurulmuş ve yıllık planlar dahilinde hareket ediyorlar.
 Devlet bir yandan şarap ve bağcılıkla ilgili teşekkülleri şarapçılığın gelişmesi için desteklerken, bir yandan da turizmin tanıtımında da ülke şarapçılığını ön plana çıkarıyorlar. Bütün bunlar olurken, üreticiler de gerek yerel gerekse de ulusal bazda pazarlama ve satış aktivitelerini geliştirmek için kooperatifler kurmuşlar.  
Geçen sene ülkemizin önde gelen şarap üreticilerinden birinin şarap direktörüyle yaptığım bir görüşmede, kendisiyle Türk şaraplarının ihraç payının bu koşullarda artmasının zorluğu konusunda konuşmuştum. Bana söylediği bir şey ilginçti; “sonuçta, Türkiye Müslüman bir ülke ve dışarıya içki pazarlamak zor”. Açıkçası, böyle bir görüşe katılmak mümkün değil aslında. Ben Türkiye’nin potansiyeli oldukça yüksek kaliteli şaraplar üreterek “sadece” Müslüman bir ülke olmasının bile yurtdışı pazarlarda şansını artırdığına inanıyorum.
Yukarıda da bahsettiğim üzere, Akdeniz havzasında Kuzey Afrika’da Fas, Cezayir, Tunus’ta ciddi şarap yatırımları var. Örneğin Fransa’nın en ünlü şarap yatırımcılarından Bernard Magrez’nin Fas’ın “Guerrouane” bölgesinde sahibi olduğu bir şarap yatırımı var (Kahina)… Fransa’da sahibi olduğu onlarca şarap yatırımının yanında Şili, Uruguay, Arjantin, Kaliforniya ve hatta Japonya’da bile yatırımları olan Magrez, Fas’ta da bir yatırım yapmayı fazla görmemiş…
Bugün Michelin yıldızlı şeflerin çoğu Dubai, Abu Dhabi ve Bahreyn gibi yerlerde artan ihtiyacı karşılamak üzere ciddi restoran yatırımlarına girmiş durumdalar. Dubai havaalanı “Duty Free” mağazalarında Uzakdoğu ve Avrupa arasında mekik dokuyan “Super Tuscan”ları ve “Premier Grand Cru Classé”leri görebilirsiniz.
İş icabı bulunduğum ve şu an bu satırları yazdığım Arap yarımadasının en güneybatısı Umman’da ağırlık Avustralya ve Güney Afrika şaraplarında olmakla birlikte, piyasada orta kalite İspanyol, İtalyan, Şili şarapları ile yine orta-üst kalite Fransız şarapları da bulunuyor. Ben genelde, başkent Muscat havaalanından şampanya almayı tercih ediyorum, zira İstanbul’daki her iki havaalanında da ne hikmetse (!) akıl mantık almayan fiyatlarla karşılaşıyorum çoğu zaman… Şehir içi restoran fiyatları da bu arada İstanbul’a oranla çok uygun kalıyor… onu da anlamak mümkün değil… geçen gün bulunduğum şehirdeki “nadir” içkili restoranlardan birinde bir kadeh Güney Afrika şarabına – ki şarap fena değildi – 1 Oman Riali (yani yaklaşık 4 TL) ödedim. Türkiye’de bu fiyata artık bira bile içemiyorsunuz…
Konumuzun özüne dönersek, her üründe olduğu gibi şarapta da uluslararası pazarlarda tanıtımda süreklilik ve marka bilinirliği sağlamak çok önemli. Bugün Avrupa’da bile birçok insan Türkiye’de şarap üretimi yapıldığından haberdar değildir mutlaka. Hâlbuki Türkiye’ye geldiklerinde iyi bir restoranda bir Türk şarabı içtiklerinde şaşırıyor ve fikirleri değişiyor. Bir önceki yazımda bahsettiğim Chateau Carbonnieux’deki rehberimiz İstanbul’a geldiğinde oldukça kaliteli Türk şarapları içtiğinden bahsetti ki biz buna şaşırmadık elbette…
Aslında beni esas şaşırtan şey elimizdeki potansiyeli kullanamamak ve kendimizi yeterince yurtdışı pazarlarda tanıtamamak. Kaldı ki bunun için illa ki pazarlama stratejisini yurtdışı üzerinden gerçekleştirmeye gerek yok... yani demek istediğim, yurt içinde de yaptığınız aktiviteler yurtdışında yankı bulabilir – tıpkı Lübnan’da yapılan şarap festivalinde rekor kıran kadeh gibi veya geçen sene ülkemizi ziyaret eden “Masters of Wine” veya “Jancis Robinson” gibi -. Önemli olan bunlarda bir süreklilik yaratmak ve insanlarda “Türk şarabı” üzerine belli bir marka bilinirliği yaratmak.
Geçtiğimiz Eylül ayında şarap üzerine son yapmış olduğum yaklaşık 2 hafta süren Fransa turunda şarap dünyasında yer alan pazarlamadan müşteri ilişkilerine, satıştan insan kaynaklarına kadar uzanan sürecin ülkemize oranla oldukça gelişmiş boyutlarda olduğunu gözlemledim…
Bu konuda sağlam adımlar atmak lazım. Her ne kadar temelde bu tip işler ciddi oranda devlet desteği alarak yürüse de (örneğin geçenlerde Kayra Wine Center’da çıkan yazıda belirtildiği üzere Arjantin Devleti şarabı milli içki ilan etmiş), sektördeki firmaların konuya daha kalıcı ve planlı çözümler üretmesi şart…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder